Yazı

İKİNCİ YÜZYILIN BİR GARİP İZMİR İKTİSAT KONGRESİ

Paylaş !

100 yıl önce

İstiklal-i tam (1) için toplanan,

İzmir İktisat Kongresinde;

Şimdi ki gibi fonda

Tam sahne boyu janjanlı dijital ekran yerine;

Duvarlara tutturulmuş halılar.

Konuşmasının son beş dakikasına kadar,

Konudan konuya saçmalayıp

Sonrasında;

Atatürk’ün emperyalist batıdan 100 yıllık avans aldığını

Bizans – Rum ve bir cümle gayrimüslim kadının,

Sözde, ırzına geçen Türklerin;

Ermenileri de katlettiğine dair

Subliminal mesajlar veren malum kişiler yerine (2)

İzmir’in dağlarında açan çiçeklerin süslediği basit bir masada

Mustafa Kemal Paşa

Ve onun yol arkadaşları vardı.

Ve yine,

100 yıl önce en ön saflarda,

Ne,

Sözlerinde sadakatsizin önemini vurgulayıp

Milletvekili yeminine sadık kalmayarak, bunu ‘hakkıyla ispat’ edenler;

Ne de

Bu kişi konuştukça

Bir şeylerin rövanşı alınıyormuş gibi,

Sanki,

Türk ulusuna tanınan o süre dolmuş gibi;

Zevkten yerinde duramayıp

“Pişmiş kelle” gibi sırıtanlar değil;

Binanın girişinden itibaren Türk bayrakları ile karşılanan,

İstiklal harbi boyunca,

Türlü türlü işkence ve eziyetlere uğramış;

Ve sırf bu yüzden istiklalin anlamını bilmiş – kavramış,

Her yaştan,

Her meslekten;

İZMİR HALKI VARDI.

Peki, 100 yıl sonra;

Bu janjanlı gösteride,

Nerede Türk bayrağı ?

Solda yerde,

Belli belirsiz; karanlıklar içinde.

Ya Atatürk ?

Türk bayrağının simetrisinde,

Sağda yerde,

Belli belirsiz; karanlıklar içinde.

Oysa biz,

Sevdalısı olduğumuz için değil,

Sırf fikirlerine bağlı olduğumuz için;

Görmek istiyoruz O’nu,

Baş tacı olan her yerde.

İkinci yüzyılında

Türk ulusuna,

Kurucu iradeye ve felsefesine biçtiğiniz değer;

Bu olmasa gerek ?

Çok şeylerden bahsedildi toplantılarda …

Deprem, ekonomi,

Özellikle de

Ülkemize çöreklenen bu zihniyetten ve neden olduğu yıkımdan bahsedildi.

Çıktı, babacan tavırlı kişi ima etti ki mesela,

“Anayasanın değiştirilmez ilk dört maddesini tartışmaya açmak

Devası olacakmış her derdin.”

Anlaşılan,

Bu arkadaşa göre tüm musibet;

Türk devletinin şeklide ve

Cumhuriyetin niteliğindedir.

Stratejik derinliğe sahip bir diğeri,

Sanki ülkeye sokuşturulan binlerce cihatçı savaşçı, terörist yokmuş,

Bunlarda da sorumluluğu hiç yokmuş gibi,

Kendince en büyük toplumsal barış projesine,

Devlet – ahlak krizine falan değindi.

Ne de olsa, hocalarından öğrendiler.

Dün dündür, bugün bugündür.

Hemen herkes her şeyden bahsetti de,

Bir kaç kişi hariç;

Çıkıp hiç kimse,

Sorunun asıl kaynağına değinmedi. Değinemedi.

Ulusal olması gereken eğitimi,

Partiler üstü bir konuma getirip millileştiremezseniz;

Bu ulusun çocuklarını

Ve artık devletin bizzat kendisini dahi,

Türk devriminin kanunları ile kapatılmış olan,

Tekke, zaviye ve medreselerden kurtaramazsanız;

Cumhuriyetin ikinci yüzyılında ,

Bilgi toplumunu nasıl yaratacaksınız ?

Ve elbette Laiklik.

Yıllardır kimseden çıt çıkmıyor.

İşittiklerinde herkes,

Sanki ayıp bir şey duymuşlar gibi, başka başka yöne bakıyor.

Oysa şimdikine göre,

Her açından daha olumsuz koşulların yaşandığı bir asır öncesinde

Ortaçağdan kalma kurumları ile o ümmet toplumunda;

Cumhuriyetin

Ve dolayısıyla Atatürk ideolojisinin temel yapı taşı laiklikle,

Teokratik devlet yerine laik devlete

Ümmet yerine ulusa

Osmanlılık yerine ulusçuluk değerlerine geçiş başarılmadı mı ?

Osmanlı ideolojisinin devlet biçimi “Hilafet” idi.

Din ve Hilafet örgütlerinin hukuk sistemi “Şeriat” idi.

Eğitimi, dine dayalı eğitim sistemi olan “Medrese” idi.

Bunların dayanağı ahlak anlayışı, “Din ahlakı” idi.

Yeni Türkiye’de bu örgütlerin tümü değişti.

Din ideolojisi yerine “Ulusal laik ideoloji”

Halifelik ve Saltanat yerine Cumhuriyet

Şeriat’ın yerine “Çağdaş hukuk”

Medrese yerine “Çağdaş eğitim” geldi.

Din ahlakının yerini de “Laik ahlak” aldı. (3)

Çünkü laiklik,

Sadece din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması

Veya hukuk normlarının kaynağı ile alakalı bir durum değildi.

Laiklik, tıpkı şeriat gibi;

Bir dünya görüşü, toplum düzeni, ahlak sistemi ve tarih açıklaması idi.

Fakat, tanrı hakları sistemi yerine insan hakları sistemine dayanan;

Korku yerine vicdanı,

Dogma yerine akıl ve bilimi esas alan; çağdaş bir tercihti.

Ve elbette ulus devlet.

Uluslaşmayı başaramayan toplumların modernleşemeyeceğini belirten Atatürk için uluslaşmak ve ulusal devlet kurmak ve ulusal bağımsızlığı kazanmak savaşın birinci bölümü idi. (4)

BUGÜN GELDİĞİMİZ NOKTADA

CUMHURİYETİN 100. YILINDA,

O JANJANLI OTURUMLARDA;

Nerede ulusal eğitim sistemi,

Türk devrimi ve devrim kanunları ?

Nerede milli – laik – üniter cumhuriyetin ilkeleri ?

Ne diyordu ?

Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan hoca.

Deprem bilimsel konudur, dinle kaderle açıklanamaz.

Ve ekliyordu;

“Devrim henüz sürecini tamamlamamıştı.

ABD etkisi ile Köy Enstitülerinin kapatılmasına göz yumarak, okulların dini okullara dönüştürülmesi ile bugünkü yaşadığımız olaylar başlamıştır. Eğitim düzeyi düşmüştür.

Bugün başımıza gelenler, 1947 yılından beri yapılmış hatalardır.

Adnan Menderes iktidarı geldiği zaman dediler ki Ülkeye hürriyet geldi. Herkes istediğini yapabilir.”

Sonrasında her gelen yeni iktidar, biz demokrat partinin devamıyız diye övündü.

Oysa bundan utanmaları gerekiyordu. Çünkü demokrat parti ve benzer yönetimler, Atatürk’ün ilke ve devrimlerine ve Türk devrimlerine karşı olan yönetimlerdi.”

Böylelikle lafı kıvırmadan,

Övgün Ahmet Ercan hoca aydın sorumluluğu ile durumu açıkça özetledi.

Sözlerini coşku ile dinledim.

Kendisine de aynen şöyle dedim.

“Hocam, ellerinizden öperim.”

Kaynakça

(1) Atatürk diyor ki; “İstiklâl-i tâm (tam bağımsızlık), bizim bugün deruhte ettiğimiz (üzerimize aldığımız) vazifenin ruhu aslisidir (asıl ruhudur)…Biz yaşamak isteyen, haysiyet (onur) ve şerefiyle yaşamak isteyen bir milletiz…bugün yalnız bir nokta etrafında toplanmış ve fakat sonuna kadar kanını akıtmağa karar vermiş(iz)tir. O nokta; istiklâl-i tâmımızın temini ve idamesidir. İstiklâl-i tâm denildiği zaman, bittabi siyasî, malî, iktisadî, adlî, askerî, harsî (kültürel) ve ilâh, her konuda istiklâl-i tâm ve serbest-i
tâm demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklalden mahrumiyet, millet ve memleketin mânâ-yı hakikîsiyle bütün istiklâlin mahrumiyeti demektir. Biz bunu elde etmedikçe, barış ve huzura kavuşamayacağımıza inanıyoruz” (Nutuk, 2002:423).

(2) Denilebilir ki bu malum zata; ” toprak – yurt sorunu nedeniyle, o tarihte o bölgede; kimin kime saldırdığını sanki bilmiyormuşuz gibi”

(3) Ergün AYBARS, Atatürk Çağdaşlaşma ve Laik Demokrasi, İleri Kitabevi yay, İzmir, 1994, Sy.99

(4) A.g.e., Sy.107

KEMALİZM MİLLİ İDEOLOJİMİZDİR



5816 Anma Atatürk Başucu Kitapları Cemil ÖZ CHP Cumhuriyetçilik Devletçilik Devrimcilik Diyanet İşleri Başkanlığı Ermeni Mezalimi Halkçılık Hukuk Kemalin Askerleri Kemalizm Laiklik Megali İdea Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN Prof. Dr. Ergün AYBARS Tarih Turgut Özakman Türk Modernleşmesi Türk İstiklal Harbi Ulusçuluk İzmir İzmir'in İşgali İzmir Barosu


Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir